“Güneşköye gitme; evde kal, dinlen…” ama iyi ki gittim.
Dün başlayan bel ağrısi hareketlerimi çok fazla kısıtlıyordu ama Fevzi’nin söylediği gibi ‘evde hapsedilmem, hayat devam’.
Bir hafta içinde otlar bitkiler o kadar büyüdü ki güneş saati yeşillik altından görünmezmiş. Akşam Soner’le temizledik.
Soner ODTÜ Kuş Gözlem Topluluğun’dan gelen 3 kuşcudan biriydi. Bugun 24 farklı kuş türü sayabildiler. Biz de öğrendik: yıllardır merak ettim söğütte oynayan minik kuş, yuva yapmadan yumurtaları teredilmiş köstebek deliği kullanan kuş, bülbül zanettğimiz kuş….
Solucanlarla 2 kişiye ‘solucan korkusu tedavisi’ düşündüğüm kadar zor değildi: solucanlar dişsiz, savunmasız, tutması o kadar zor değildi.
Mikro gölet suyu tutuyor. Yanında laventa diktim; tutar mı? İris – zamabaklar da rokalar arasında diktim kulübe önünde. Akşama doğru Nezir taş duvarı devam etti.
Bel ağrısıyla hareketler sınırlı. Potansyel de: kuş gözleme katılmadım, patates te ekemedim. Deniz Dinçel’le yeme hazırladık: yarısı tupte, yarısı güneş ocağında. Tencere siyah olması o kadar önemli mi? Tüp bitince çayı kaynattıramadık aluminyum danlıkta …
5. 6. meyve ağaçi sıralarında diplerinde du kabağı tohumu ektim. Her ayağa kalkış belim yanıyordu, ama toprağı donunmaya değdi.
Bugünki hataları bağışlayın. Konsantrasyonum düşüktü fakat Güneş yemeği çok lezzeltliydi! İYİ Kİaraziye gittim.