Merhaba herkese tekrardan. Berlin’de geçirdiğim bir gecenin ardından Sieben Linden’a vardım geçen hafta. Bana ahşap bir karavanın yarısını verdiler uyumam için. Yani karavanı ikiye bölüp iki oda yapmışlar. Bakmayın karavan dediğime baya konforlu, odun sobasıyla ısınıyoruz, nostalji oluyor bana da. Kocaman bir penceresi var bu odanın. Dışarı çıkmadan bile kuş gözlemek mümkün. Burada şimdilik en keyif aldığım şeylerden biri sabah kuşların sesiyle uyanıp ormanda biraz yürüyüp güne öyle başlamak. Burada şaşırdığım şeylerden biri de her yerde karatavuk, ispinoz, mavi -çam-büyük baştankaralar ve üveyik var, dibimde geziniyorlar hiç ürkmüyorlar. Bugün sabahta bir sıvacı gördüm. Her sabah ağaçkakan ağaçları tırtıklıyor, nihayet onu da yakından görebildim. Son olarak bu gün çok rüzgar vardı ve 2 tane çaylak (emin değilim tam ne tür çaylaklardı) rüzgarda öyle hızlı uçuyorlardı ki şaşırdım. Bu sabah gezintilerinin birinde kızıl sincap gördüm. Meğer Avrupa’ya özgü bir türmüş, sonra bir yerlerden siyah sincap getirmişler ve bu siyahlar dolaylı olarak kızılları yurtlarından etmişler. O yüzden kızıl sincap görmek epey şanslı hissettirdi. Sonrasında nerdeyse her gün görmeye başladım. Püsküllü kulakları ve kuyruğuyla ağaçların üstünde odunların arasında gezinip duruyor. Birde sabah erken kalkıp yine yürüyordum ormana doğru bir çeşit geyik dibimden kalktı ormanın içine kaçtı. Şaşırdım bir an. Geyik ve türleri bana hep kalpten derin bir şey hissettirirler. Tabi birde Cengiz Aytmatov’un Maral Anasnı hatırlatır. Nazik ama güçlü bir ruhu yani, Anadolu topraklarının ruhunu. Doğada rüzgarla, soğukla, yağmurla, ormanla var olmayı.
Burada ilk dikkatimi çeken şeylerden birisi pek çok yapılaşmanın, maddesel olan şeylerin insan hayatını kolaylaştırmak amacıyla inşa edilmiş olması. Örneğin burada herkesin hafta içinde muhakkak birbirini gördüğü ortak kullanılan bir alan var. Bu ortak alanda tabakların yıkandığı yerden çocuk oyun odasına kadar her şey basitlik kolaylık pratiklik üzerine kurulmuş. Ve pek çok hale yer açılmış. Örneğin dans etmek istiyorsun bunun için alan açılmış, aman ders çalışma ortamı olsun diyorsun kütüphane yapılmış, ya biraz lak lak edeyim diyorsun keyif çatılacak sıcak bir oda var ve daha pek çok şey. Bunların varlığının bana bu kadar normal gelmeyişinin temel sebebi köyde sosyalleşmek ve kendine zaman ayırabilmek için gerekli olan fiziksel koşulların bir arada var oluyor olması. Yani küçük bir ODTÜ gibi hissettirdi bana.
Bunun yanı sıra giderek insanlarla daha yakın ilişkiler kuruyorum. Zaten herkes çok sıcak, çok güler yüzlü, hep ‘Soğuk Almanlar’ diye bahsedilen şeyden eser yok. Köydeki işleyişle ilgili giderek daha çok bilgi ediniyorum; ev yapımı, bahçe işleri, kooperatifleşme, karar alım süreçleri, bu köyün bir üyesi olma süreci, bu köyde doğmuş büyümüş çocukların geleceği gibi konuları ilerleyen zamanlarda sizlerle paylaşacağım, biraz hatmedip öyleJ
Burada birde güzel olan şöyle bir şey var, hiç sokak lambası yok köyde. Tam olarak neden yok henüz bir açıklama yapan olmadı ama anlayabiliyorum elbet, pek çok yerde boşa israf zaten el kadar köy sabaha kadar sokak lambası yakmak anlamsız gelmiş olsa gerek. Ama tam cevap alınca ek yaparım buraya. Akşam sokak lambası olmayınca hava da açıksa yıldızlar, ay pırıl pırıl, çok duru ve sessiz. Anılarımdan taa çocukluğumda yaylada geçirdiğim günleri çekip çıkardı bu duruluk. Doğanın sessizliği… Ağaçlar purçarıp yeşillenmeye başladılar, hatta tam bir kısmı da çiçek açtı derken bir iki gün evvel kar yağdı. Bilmiyorum sonları ne olacak. Gün be gün dallardaki değişimi seyrediyorum. Çok yavaş küçük değişimlerle bir ağacı kısa sürede hemen yeşile boyuyorlar. Zaten doğada ki bu felsefeyi beşer işlerde de pek çok yerde görürüm; her şey yavaş yavaş, zaman içinde ve sabırla can bulurJ
Daldan dala atladım, kuş üzümü topladım. Burada herkeşler erken yatıp sabah 6-7 de uyanıyorlar. Ayrıca burada yemekler de çok güzel, türlü türlü soslar, türlü türlü sebzeler, sofra hep renk renk oluyor. Eğer bir gün sizin de buraya yolunuz düşerse diye diyorum :)