Acı sonlar hoş anlara da kapı açabilir; Vangelis gitmeseydin Cuma akşam Güneşköy’e gelip Fiko, Dilara ve arkadaşlarıyla geçiremezdim.
Aramızdaki diller çok ve herkes en az iki dilliyken ortak herkesin bildiği bir dil yok. Cumartesi öğlen yemeğinden sonra Gaia ekibi Fiko’yla ayrılınca kalanlar Fransızcaya geçebildik (kimse Fransız olmadan, TR ES, GB, CI – Fil Dişi).
Dişi ve Erkek kabak çiçeğiDolunaya çok az kaldığı için geceler tam karanlık olmuyor. Isıtmadan aydınlatan ay ışığında rahat yürürüz ancak Beril ve Burak’la yıldıza bakamadık. İlk gece 7 kişi – kulübe, sera, çadır ve de masada – kaldık. Kahvaltıda Güneşköy menemeni sonrası Gaia Dergisi için söyleşi başladı. Fiko daha fazla aramızda olsaydı, iş dünyası doğa-insan arası bir arayüzü olduğu için anlattıkları ekibimize tamamlayıcı oluyor, “İyi bir ekip belli tek bir amaca gider”.
İki kedi var, ikisi 2 hafta önce aynı gün gelmiş, Ekrem Dayı köyden bir yavru ve tanker şoförü Elmadağ’dan kendisini çok beğenen ve beğendiren pofuduk bir numaracı. İsmi Vaşak oldu.
Tavuklar 25 oldu. “Kaçmazlar mı?” sorarlar şehirliler; tam ters her yere gelir bizi takip eder. Meraklı yoksa korkak çözemediğim bir grup davranışları var. Elmaya yaklaşmazken karpuz için savaşır; çekirdeklere tek tek koşar. “Seneye onlara arpa buğday ekelim”.
Çiçekler:
Ve ismini henüz bulamadığım ??Kedi otu uzun, Küçük pembe diken, Vertical Thymus-like spike. Klübe arkası yıllardır aynı yerde çıkan büyük gümüşlü adaçayı Salvia hypargeia kesildi.
Havada leylekler uçup tarlalara iner. Arı kuşu sesten anlaşılır. Şehirden yeni gelenlerle kuzu sevmeye gittik mahalleye, akşam çaya da gittik. Fazla geç kalmamak gerek, İbrahim Fadime ve Rukiye Ayrancı ve Çayyolu organik pazarlara çok erken gidecekler.
Vangelis, seni düşünerek Güneştepe’nin yamaçlarda geçen Mart’ta açımış olan Navruz çiçeklerin yerlerine gittim. Çiçekken işaretlemiştim, taş ve çubukla, naylon poşet ve cam şişeyle. Bu haftasonu 7sini kazdım. İlki dik yamacın en üstte, kayalıklarda. Çapayla kazmaya başladım, dikkatle ilerledim ki görüntüsünü bilmediğim İris persica soğanına zarar vermeyecektim. Çiçeğin yerini iyi belirlemiştim üçken sistemiyle, ancak soğanı direkt çiçeğin altında bulunur mu? Kayalardan dolayı bitkiler bir yol buldukça havaya kadar çıkar. Ayrıca ne kadar derinde bulunacaktı? Bütün bu belirsizliklerle ilk kazdığım yer hem çok yavaş ilerledi, ki her parçaya baktım. Soğan ne kadar taştan farklı olacak? Arkeolog gibi elek ve fırça isterdim, rüzgar ince tozları batan güneşe götürürken. Kazdım kazdım, alanı genişlettim… bir şey çıkmadı. Hazine neye benzeyecek bilmeyen bir avcı hissediyordum. İkince geçtim, kayalara daha alışkın, yakında başka bitki olmayınca daha hızlı kazdım.