Güneşköy’ün bloğuna yazdığım, benim için yeri çok ayrı olan, ilk yazıda önüme çıkacak sorunlar için çok heyecanlı olduğumdan, hazırlıktan bahsetmiştim. Bir sonsuzluk gibi gelen 12 aylık projemin neredeyse son üç ayına girmek üzereyim. Bir çok şey deneyimledim, bir çok şey öğrendim, dünyalar tatlısı birçok insanla tanıştım ve çok problemle karşılaştım.
Buradaki insanların en önemli odak noktasının kendilerini geliştirmek olduğunu daha önce birçok defa söylemiş olmalıyım. Gerçekten de insanların yarattığı bu ortam amacı bu olmayan insanları bile saran bir enerjiyle dolu. Farklı ülkelerden gelen insanlarla birlikte yaşadıkça, birlikte birçok anı yarattıkça, dil bariyeri gibi hatta belki zaman zaman da kültürel farklılıklardan ötürü yaşabileceğiniz problemleri aşmaya gayret ettikçe insan ister istemez zaten birçok hususta kendini geliştiriyor. Bir grup içinde yaşamak nasıl bir şeydir, bir grupla çalışmak nasıl bir şeydir bunu öğreniyorusunuz. Yeri geldiğinde çok huzur verici ve sakin işler yapıyorken bahçede, yeri geldiğinde de hem fiziksel hem de zihinsel anlamda ziyadesiyle yorucu işlere koştururken iş ahlakınızın geliştiğini hissediyor, gerektiğinde yardım istemeyi ve fiziksel/ruhsal ihtiyaçlarınıza kulak vermeyi öğreniyorsunuz. Yorucu bir günün sonunda çıkardığınız işle ve verdiğiniz emekten ötürü kendinizle gurur duymanın keyfini çıkarttığınız da sıklıkla oluyor. Doğa dostu tekniklerle bir bina yapmayı öğrenmek, kocaman bir bahçeler zincirini nasıl çekip çevirmeniz gerektiğini pratik ederek kavramak, tükettiğiniz ürünü kendi ellerinizle dikmiş olduğunuzu ve hatta kendiniz sulayıp her gün kırmızı örümcekler dadanmasın diye dikkat ettiğiniz o anları hatırlamak... Her birisi kendi içerisine mükemmel hissiyatlar ve hayata çok getirisi var.
Bir komünitede yaşamak elbette her daim kolay değil. İnsanlar arasında uyumsuzluk yaşanması ve sorun çıkması konusu her zaman olabilecek bir şey, düşünüldüğünde aynı evde yaşan 50-60 kişilik bir aile gibiyiz. Elbette bunların olması pek doğal ama kişilerarası sıkıntılarla başa çıkarken kullanılan yürekten iletişim, derin dinleme, forumlar gibi teknikler (ya da platformlar mı demeli) bu gibi problemlerden alınabilecek en yüksek verimi alarak çıkmayı sağlıyor. Öte yandan iş saatlerindeki esneklik ya da bazen yaşanan işte eksik iletişimden ötürü insan adaptasyon ve işte hızlıca problem çözme yeteneğini geliştiriyor. Teknik kısımlardansa benim için çok daha büyük bir yer kaplayan husus doğada olmanın, kendimle olmanın ve kendimle değilken de dünyanın bir çok yerinden gelen sıcacık kalpli, ilham verici insanlarla çevrelenmenin hayata bakışımı derinleştirip vizyonumu genişlettiği gerçeği. Bu sekiz ay içinde güzel bir seviyeye getirdiğim İspanyolcam ve bol bol dinleme pratiği yaptığımdan ötürü artık anlamaya ve yavaş yavaş konuşmaya da başladığım Fransızcam da bu yılın çok mühim kazanımlarından. Bütün bu kazanımları keseme doldurup Türkiye’ye geri döndüğümde ne yapacağımla ve nasıl yapacağımla, yani kısaca geleceğimle alakalı birçok güzel planım ve büyük bir motivasyonum var. Küresel Ekoköy Ağı’na (GEN) bağlı iki ekoköyde gönüllülük yapmış olmanın bana kattığı ama buraya yazamadağım çok fazla şey var. Bu senelere hep minnettar kalacağım, bana da iyi bir ben olma cesaretini verdiği ve içimdeki potansiyeli keşfedip bunu işleyişe yansıtmama sebep oldukları için. ESC gönüllülük deneyimi herkesin tatması gereken çok büyük bir tecrübe. İyi ki yola çıkmaya hazırmışım da şimdi bu güzel manzaranın keyfini çıkarıyorum. Cenk Ceylan