Arı Bız Bız Bız
Merhaba sevgili insanlar. Yazmayalı, dertleşmeyeli epey zaman oldu. Şimdi nereden başlasam?
Anaokulundan başlayayım. Burada 3 hafta her pazartesi anaokuluna gittim. Burada orman anaokulu var. Tabiki de bir karavanı anaokuluna dönüştürmüşler. Pek sevimli, pek güzel içerisi. Lakin eğer çok yağmurlu veya soğuk değilse tüm dersler her zaman dışarıda yapılıyor. Öğrencilerden 1 saat önce öğretmenler toplanıp günü planlıyorlar. Bir ana öğretmen bir stajyer birde tecrübeli bir öğretmenden oluşan 3 kişilik bir ekip dersleri yapıyor. Çocuklar okula gelince önce hep birlikte kaval eşliğinde güne başlama çemberine oturuyorlar. Bazen şarkı söylüyorlar bu çemberde, bazen de öğretmenler o gün yapacakları oyunları anlatıyor. Amaç güne herkesi görerek başlamak.
Anaokulu ormanın hemen yanında. Ağaçların arasında anaokulunun bahçesinde diyebileceğimiz bir yerde çocuk parkı var. Ama bu bildiğimiz park değil. Büyük araba lastikleri, ipler çadırlar, çamurdan yapılmış minnoş bir ev salıncaklar iplerle ağaçlara tırmanmalık rotalar evcilik için tava tencere filan var. Tüm çocuklar gelene kadar zaten gelmiş olanlar bir süre burada oynuyorlar. Sonra çembere oturuluyor. Sonra o gün için düşünülmüş oyunlara uygun malzemeler el arabasına benzeyen ama 4 tekerli olan bir arabaya konup ormanın yolu tutuluyor. Ormanda birkaç farklı yer var gidilen yani her seferinde aynı yere gidilmiyor. Bu arabanın içine çocuk kitapları
, kahvaltı için havlular, keser, pense gibi gerçek aletler, bazen çadır, tabiki de tırmanmak ve atlamak için ipler ve daha niceleri konuyor. Burada çocuklar hep gerçek aletlerle oynuyorlar. İlk gün biraz tedirgin olmuştum aman bir yerlerini kesecekler falan diye ama öğretmenler tedirgin olmaya gerek olmadığını bunun çocukların hayat algısı ve yaratıcılıkları açısından daha iyi olduğunu söylediler. Ormanda her hoca farklı bir aktivite yapıyor genelde. Ama bunlar böyle saat saat planlanmış şeyler değil pek. Çocukların ne yapmak istediklerine de bağlı olarak otomatikman organize ediliyor. Bu sayede mesela ağaca tırmanılıyorsa ve ağaca tırmanmak istemeyip kitap dinlemek isteyen çocuklar da kendilerine alan buluyorlar. Toplamda 18 kadar çocuk var anaokulunda ama benim gittiğim günlerde 12 tanesi filan geldi. Sonra termosla gelen sularda eller yıkanıp havlularla kurulanıyor. Her çocuk hem kendisi hem de tüm sınıf için bir şey getirmesi gerekiyor yemek için. Ortak olanlar ortada bir masada hazırlanıyor sonra herkes kendi yemeğini bitirince istediği gibi ortadan da yiyor. Sonra tekrar oyunlara dönülüyor, kimisi at oluyor kişniyor, kimi kovalamaç oynuyor, kimi toprak dolduruyor. Sonrada geri dönüş fülüdü çalınca her şey tekrar arabaya konup anaokulunun yolu tutuluyor. Ben fikri çok sevdim açıkçası ve çocuklarda çok mutlu görünüyorlar. Hocalar bazen bitkilerle ilgili, kuşlarla ilgili karşılaştıkları bir şeyler olunca çocukları başlarına toplayıp anlatıyorlar. Böylece hem bilgileniyor hem deneyimliyor hem de eyleniyorlar. Valla ne güzel yaaJ Tüm bu süreçlerde fotoğraf çekmek mümkün olmadı çünkü insanların olduğu fotoğraflar için tek tek herkesden izin almak gerekiyor burada ve bazı insanlar çocuklarının fotolarının çekilmesini istemiyorlar pek.
Bir diğer hoşuma giden şeyse arılar. Burada yabani arıların sayıları çoğaltılmaya çalışılıyor. Bunun arka planından çok emin değilim ama sanırım sayıları giderek azalıyor modern dünyada ve bu da tüm sistemi etkiliyor diye olsa gerek. Bunun için fotoğrafta da göreceğiniz üzere bir çeşit yuva yapmışlar onlara. Farklı büyüklüklerde girişleri var ve görünen tahta kapağın ardında cam tüplerin içinde renk renk polenimsi şeyler görüyorsunuz.
Böylece renklere bakarak hangi arı hangi çiçeklerden polen topluyor buda anlaşılıyor. Sonra o arılar için o çeşit çiçekler ekiliyor. Diğer fotoğrafta gördüğünüz ise arı karavanı. Burada arıcılıkta yapılıyor ve bu karavan da onların kovanlarından biri.
Pek sevimli olduğundan sizlerle paylaşmak istedim. Son olarak burada alpakalar var. Toplamda 3 tane fotoğraftan da anlayacağınız üzere. Bazı bölgelerdeki otları yesinler diye getirilmişler galiba. Tam emin olmasam da bir kişi bana böyle bir açıklama yaptı. Köy içinde otlar nerdeyse insan boyuna geliyormuş onları yesinler hem de gübreleri de kompost oluyor dedi. Pek sevimliler. Ama sadece bu amaçla burada olduklarını düşünmüyorum. Sonuçta burada insanlar her şeyi hem ekolojik açıdan hem vicdanen hem de enerji açısından muhakkak ele alıyorlar. Sadece otları yesinler diye 3 alpakanın enerji maliyeti çok yüksek geldi bana. Ayrıntılı bilgi alınca sizlerle de paylaşırım. Salıcakla kalın :) Keyifli okumalar :)